BATI TRAKYA TÜRKLERİNE YÖNELİK İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VE KİMLİK SORUNU
Emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Mücadelesinin zaferle sonuçlanması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasını izleyen yıllarda Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği üstün gayret ve Lozan Antlaşması’nın getirdiği karşılıklı güven, TürkYunan ilişkilerini olumlu yönde etkilemiş, Balkanlar’da istikrarın sağlanmasında öncü rolü oynamış, fakat bu dönem fazla uzun sürmemiştir.
Yunanistan çok geçmeden hakları Lozan’da garanti altına alınan Batı Trakya Türkü üzerinde asimilasyon politikasını tekrar uygulamaya koymuş ve burada yaşayan Türklerin hakları gasp edilmiştir.
Türk Milleti, eşsiz bir zafer sonucunda 24 Temmuz 1923' te bütün milletlere bağımsızlığını kabul ettirdiği halde, maalesef Batı Trakya'yı “Misâk-ı Millî” sınırları içine alamamıştır.
Ancak, Lozan'da Batı Trakya konusunda bazı güvenceler sağlanmıştır
BATI TRAKYA'DA TÜRK AZINLIĞIN KİMLİK SORUNU
1-Türk Kimliğinin Reddi Bugün Yunanistan sınırları içinde, çok büyük bir çoğunluğu Batı Trakya'da bulunan yaklaşık 150.000 Müslüman Türk azınlığı yaşamaktadır.
Türk azınlığın statüsünü halen 1923 Lozan Barış Anlaşmasının belirlediği ölçütler oluşturmaktadır.
Ancak uygulamada tüm bu ilkeler bir kenara itilerek gündelik hayatın her aşamasında ayrımcılık hakim duruma getirilmiştir.
Özellikle 1950'den itibaren artarak uygulanan ayrımcı ve baskıcı politikalar yukarıda sıralanan tüm hakları Türk azınlığın elinden almıştır.
2- Eğitim Sorunları Lozan Antlaşması'na göre kendi eğitim kurumlarını kurma ve öğretmenini tayin etme hakkı bulunan Batı Trakya Türk toplumu bugün “cahil bırakılma” uygulamaları ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Türk Toplumunun çağdaş eğitimden yararlanmasını sağlamak amacı ile imzalanan 1953 ve 1968 Türk-Yunan Eğitim Anlaşma ve Protokolü uygulanmamaktadır.
3- Din ve İnanç Hürriyetine Yapılan Baskılar Yunanistan, Batı Trakya Türkleri'nin azınlık olarak bırakıldıkları tarihten bugüne kadar dinlerine ve din adamlarına daima düşmanca tavır içinde olmuştur.
Batı Trakya Türk Azınlığının din ve vicdan özgürlük ve haklarıyla din kurumları Lozan Antlaşması'nda genel ifadelerle düzenlenmiştir.
Bu Antlaşma hükümleri 1920 tarih ve 2345 sayılı yasa ile Yunan hukuk sisteminin bir parçası haline getirilmiştir.
Yasaya göre, Batı Trakya Türk azınlığı dinsel kurumlarını kendi özgür iradesiyle oluşturmakta ve müftüleri seçim yoluyla görevlendirmektedir.
Yunanistan son dönemde 2345 sayılı yasayı yürürlükten kaldırarak müftülerin atama yoluyla işbaşına getirilmesini öngören yeni bir yasayı yürürlüğe koymuştur.
Bu şekilde Atina Antlaşması'nı ihlal eden Yunanistan, 590/77 sayılı yasayla Yunan Kilisesi'ne tanıdığı metropolitleri, 2456/20 sayılı yasayla Yahudi cemaatlerine tanıdığı yöneticilerini ve hahamlarını seçme hakkını Türk Azınlığından esirgeyerek azınlıklara diğer vatandaşlara tanınan hakların tamamının tanınacağını amir Lozan Antlaşması'nın 40. maddesini de ihlal etmektedir.
Yunan Hükümeti’nin, Müslüman topluluğun müftülerinin atanması konusundaki tutumu da, bu azınlığın insan haklarının ihlalini gösteren en utanç verici tutumlardan biridir. Halihazırda, İskeçe ve Gümülcine’de, ikişer müftü bulunmaktadır.
Bunlardan biri, Yunan Hükümetince, tüm antlaşmalar hilafına, yasadışı olarak “atanmış”, diğeri de Türk azınlık mensuplarınca, antlaşmalara uygun olarak, yasal olarak “seçilmiş” müftüdür.
Seçilmiş müftüler, müteaddit defalar, müftü ünvanını yazılı olarak kullandıklarından dolayı, “makam sahtekarlığı” ile itham edilmişler ve mahkeme önüne çıkarılarak, hüküm giydirilmişlerdir.
4- Vakıflar Lozan Antlaşması'nın 40. maddesi uyarınca, Batı Trakya Türk Azınlığının giderlerini kendileri karşılamak üzere, her türlü hayır kurumları, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olmaları öngörülmüştür.
Cemaat-ı İslamiye İdareleri'nin devamı niteliğinde olan vakıfların yönetimi, daha önce de açıkladığımız gibi 1980/1091 sayılı yasa gereğince Yunan Resmi makamlarının yetkileri içinde bırakılmıştır.
Bu yasa vakıfları ekonomik anlamda kıskaç içine sokarken, bir okul ya da bir caminin yaşamasını amaçlayan küçük yardım kuruluşlarını da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir.
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi bu yasa gerek Batı Trakya Türk cemaatinin gerekse Türkiye'nin şiddetli protestolarıyla karşılandığından on yıl kadar tam anlamıyla yürürlüğe girememiştir.
1991 yılı başında ilan edilen bir kararnameyle yasanın hükümleri uygulamaya konmuştur.
1091 sayılı kanunla 1980 yılından itibaren Vakıf İdaresine seçilecek şahıslar yine Hristiyan Ortodoks yöneticiler tarafından atanmaya başlanmıştır.
Bu zamana kadar Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı tarafından seçilen şahıslar bundan böyle tasfiye edilmiştir.
5- Ekonomik Baskılar Birçok arazi hala Osmanlı döneminden kalma tapularla belirlenmektedir.
Tabii zamanla miras yoluyla bölünmeler dolayısıyla dönümlerce arazi kaybolmaktadır. Ayrıca tek yazılı senet olan bu tapular tanınmayarak Türk toprakları devlet mülkü sayılmaktadır.
Türkler bahsi geçen alım satım izni dolayısıyla mallarını Yunanlılara satmak zorunda bırakılmaktadır.
Türklere ait ekilebilir verimli araziler üniversite açmak, sanayi bölgesi kurmak veya askeri saha gerekçesi ile istimlak edilmekte, istimlak bedeli olarak da ekilemez bölgedeki bir çorak arazi parçası verilmek istenmektedir.
1923’ten sonra Batı Trakya’daki araziler Yunan devleti tarafından dramatik bir şekilde azınlık aleyhine değişmiştir.
Lozan Barış Konferansı'nın resmi istatistiklerine göre, 1923’te Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının elindeki araziler bölgenin %84’ünü oluştururken günümüzde bu oran %25'in altına düşmüştür.
Azınlık mensupları arasında ve mal alım-satımı ile Yunan kökenlilerle Azınlık mensupları arasındaki mal alım-satımı da çeşitli Yunan yasalarıyla kısıtlanmaktadır.
6- Vatandaşlıktan Atılma Uygulamaları ve Politik Baskılar Batı Trakya Türkleri’nin hukuki durumu ve azınlık hakları Yunan Anayasası ile de teminat altına alınmıştır.
“Yunan hükümeti, diğer Hristiyan Yunan vatandaşlarına sağladığı hakların aynısını Müslüman Türk Azınlığa da sağlayacaktır” hükmü, Lozan Barış Antlaşmasında yer almıştır.
Azınlığın tüm dini, siyasal ve sosyal hakları teminat altına alınmıştır.
Ancak pratikte yapılan uygulamalar tamamen değişik olmuştur. Günümüzde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı mensupları, hala devam eden ayırımları sorgulamakta, ayırımların sona ermesini ve eşit vatandaşlık ilkelerinin hayata geçirileceği günleri beklemektedirler.
Yunanistan, Anayasasının 4. Maddesi ile çelişen vatandaşlık kanununun 19. Maddesi gereği binlerce azınlık mensubunu vatandaşlıktan çıkarmış bulunmaktadır.
Yasalarını Avrupa standartlarına getirmek zorunda kalan ve Batı Trakya Türklerini asimile etmek amacıyla hazırlanıp 1955 yılından bu yana 60 bin Batı Trakya Türkünün vatandaşlıktan atılmasına neden olan anayasanın ünlü 19. Maddesi 31 Ağustos 1998’de yürürlükten kaldırmıştır.
Bununla birlikte, Yunan Hükümeti, binlerce vatansız soydaşımızın beklentilerinin aksine, yasa iptalinin geriye dönük etkisi olmadığını, yani vatansız soydaşlarımızın gasp edilen vatandaşlıklarının iade edilmeyeceğini bildirmiştir.
Bu iptalin üzerinden neredeyse 5-6 sene geçmiştir.
Beş seneden beri Yunan hükümetin İçişleri ve Dışişleri bakanlarıyla başbakan SİMİTİS’in kendisi bu meselenin en kısa bir sürede halledileceğine dair tekrar tekrar söz vermelerine rağmen, hala bu insanlara işkence yapılmağa devam edilmektedir.
Yunanistan'da yaşayan Vatansızlar, herhangi başka bir ülkenin vatandaşı olarak doğmadılar.
Yunan Vatandaşı olarak doğdular.
Bu insanlar, herhangi bir suç işlemeden, Yunan Vatandaşlık yasasının ırkçı 19. maddesine dayanarak vatandaşlıktan atılmışlardır.
Yunanistan Anayasası'nın ünlü 19. maddesini gerekçe gösteren yetkililer, maddenin yürürlüğe girdiği 1955 yılından 1979 yılına kadar 47 bin kişiyi, 1979 ile 1997 yılları arasında ise 13 bin Batı Trakya Türkünü vatandaşlıktan atarak insan haklarına sığmayan davranış sergilemişlerdir.
Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarını vatandaşlıktan çıkarmak için kullanılan bu madde, Yunan vatandaşları arasında "etnik kökenlerini" kıstas alarak, "Yunan asıllı olanlar ve olmayanlar" şeklinde ayırım yapmaktaydı.
Bu maddeyle vatandaşlıktan ıskat edilenler kendilerine bir tebligat dahi yapılmadan, keyfi biçimde vatandaşlıktan çıkarılmışlardır.
Bu şekilde Yunan vatandaşlığı kaybettirilen Batı Trakya Türklerinin sayısının 60.000 civarında bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bu arada Türk azınlık konusuna değinen Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu, Batı Trakya'daki azınlığı bir kültür zenginliği olarak gördüklerini ifade etmiştir.
Başta eğitim sorunu olmak üzere, Türk azınlığın sorunlarıyla ilgili bir dizi tedbir aldıklarını da belirten Papandreu, beyanında "Çok kültürlülükten korkmamalıyız.
Aksine bundan hem bölge, hem de ülke olarak çok şey kazanabiliriz" demiştir . Şu anda ise yaklaşık 700 kişi senelerden beri HAYMATLOS olarak yaşamaya devam etmektedir.
Devlet ve Hükümet 36 seneden beri Vakıf İdarelerine seçim yaptırmamaktadır.
Avrupa Birliği Fonları Batı Trakya Türklerine kullandırılmamaktadır.
Hiçbir suçları olmadan vatandaşlıktan atılan Batı Trakyalı Türk soydaşlarımız yıllardan beri buralarda HAYMATLOS olarak oturmakta ve onlara VATANDAŞLIK verilmemektedir. Verilmemesi için de akla gelmeyecek her türlü zorluk çıkarılmaktadır.
En son marifet ise, vatandaşlık için müracaat etme dilekçesiyle birlikte her HAYMATLOSTAN 500 bin drahmilik pul parası istenmesidir .
BATI TRAKYALILAR VATAN ARIYOR
Vatandaşlığını yitirmesinden sonra (Heimatlos) Haymatlos durumuna düşen Batı Trakyalıların sayısının Türkiye dışında diğer ülkelerde de 3.000 dolayında olduğu tahmin edilmektedir.
Şu ana kadar kendilerini vatandaşlığa kabul eden bir devlet bulamayan yaklaşık 6.000 Batı Trakyalı Türk, hayatlarını halen kimliksiz olarak sürdürmektedirler.
T.C. İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen de, 2000 yılı itibariyle Türkiye’de Haymatlos (vatansız) ve Iskat (Yunanistan tarafından vatandaşlıktan çıkarılmış) konumunda 2 bin 874 Batı Trakyalı soydaşın ikamet ettiğini belirmektedir.
Bilindiği üzere, Avrupa Vatandaşlığı diye bir kurum oluşturulmuştu.
Bu, bir AB ülkesi vatandaşının kendi devletiyle olan vatandaşlık ilişkisine ve kimliğine ikinci bir daha geniş AB boyutunda vatandaşlık ilişkisi ve kimliği eklenmesi olarak değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla Yunanistan, bir azınlık üyesini vatandaşlıktan silerken, ve bunu o vatandaşın arzusu hilafına yaparken, o kişiyi yalnızca Yunan vatandaşlığından yoksun etmekle kalmıyor, Avrupa vatandaşlığından da yoksun etmektedir.
Bu bağlamda AB’nin müdahale hakkı yok mudur?
Sen bir Avrupa vatandaşını nasıl Avrupa vatandaşlığından atıyorsun diye Yunanistan’a hesap sorma yetkisi yok mudur?
Veya Yunanistan’ın böyle bir kararı AB düzeyinde gerekçeleme yükümlülüğü yok mudur?
AB’nin bu olaya sahip çıkması gerekmez mi, Yunanistan’ın yaptığı bir yetki aşımı değil midir ?
BATI TRAKYA TÜRKLERİNE YÖNELİK İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
Uluslararası üne sahip insan hakları örgütü “Helsinki Watch”’ın Batı Trakya Türkleri’yle ilgili raporu yayınlandı.
Rapor, Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türklerin maruz kaldığı insan hakları ihlalleri konusunda ayrıntılı bir analiz içerirken, raporda, bu etnik azınlığın insan haklarının çiğnendiğini gösteren yeni olaylardan örnekler verilmiştir.
Türkiye bu sorunlara çözüm bulunması için uzun zamandan beri diyalog ve müzakereleri savunmuştur.
Türkiye böyle bir süreci başlatabilmek için Yunanistan'a defalarca diyalog çağrısında bulunmuş, ancak olumlu yanıt alamamıştır.
Türk yaklaşımının aksine, Yunanistan bu sorunların çoğunun varlığını reddeden yararsız bir politika izlemektedir.
SONUC:Günümüzde Yunanistan’ın sınırları içinde yer almasına rağmen, Batı Trakya’nın nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman Türkler oluşturmaktadır.
Yunanistan sürekli olarak buradaki Türk varlığını inkar etme yoluna gitmiştir.
Özellikle 1967 yılında cunta idaresi ile birlikte hız verdiği eritme politikası çerçevesi içinde, Batı Trakya Türklerine eğitim, ekonomik, sosyal, manevi ve dini alanlarda baskılar yapmaya başlamıştır.
Ancak Yunanistan bu uygulamaları yaparken gerek çok taraflı gerek iki taraflı uluslararası antlaşmalara ve gerekse kendi iç düzenlemelerine aykırı hareket etmektedir.
Son zamanlarda Batı Trakya’daki Türklerin durumlarında nispeten düzelmeler görülmektedir. Ancak bunların yeterli olmadığı da bir gerçektir.
Türk-Yunan ilişkilerinde yumuşama döneminin başladığı bugünlerde Batı Trakya Türk azınlığının hak ettiği statüye kavuşması ilişkilerde çözümlenmesi gereken önemli konulardan biridir.
Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra Batı Trakya Türkleri bazı haklarını geri kazanarak belli bir rahatlama sürecine girmiştir.
Avrupa Birliği kendi standartlarını Batı Trakya’ya yerleştirmek için Yunanistan’a baskı yapmaktadır.
Bu sayede Batı Trakya ve Türkiye’de yaşayan Batı Trakya Türklerinin eğitimine önem verilmeli, yüksek lisans ve doktora çalışmaları teşvik edilerek, Batı Trakya tarihi, coğrafyası ve kültürel hayatıyla ilgili akademik çalışmalar yapılmalıdır.
Türkiye, Batı Trakyalı öğrencilerin eğitim burslarını ve kontenjanlarını artırarak eğitim ve kültür düzeylerinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Batı Trakya’da azınlığın şirketleşmesi teşvik edilmeli, iş adamlarımızın Yunanistan ile yapacakları ithalat ve ihracat öncelikle bu şirketler vasıtasıyla yapılmalı ve böylece azınlığın ekonomik hayat standartları yükseltilmelidir.
Bölgede bulunan Türkçe radyolara frekans tahsisi sayesinde azınlığa iletişim imkanı sağlanmalı, bölge, Türkçe yayın yapacak bir televizyona kavuşmalıdır.
Yunanistan’ın, AB’den “eğitimi iyileştirme, az gelişmiş durumdaki Batı Trakya ve Doğu Makedonya bölgesini kalkındırma vb. programları” gerçekleştirmek amacıyla aldığı kredileri, PKK’ya destek ve benzeri başka siyasi amaçlar için kullandığı bilindiği halde, bu güne kadar AB’den en ufak bir uyarı dahi almış değil.
Atina şimdi de, “azınlıkların kültürel değerlerinin korunması” programı kapsamında ek mali yardımlar almak için hazırlık yapıyor.
Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı bir raporda; Yunanistan’ın 1997 yılında Pontuslu göçmenler için AB’den sağlanan ödeneğin yalnızca % 21’ini, etnik azınlıklar için ise, %23’ünü amacına uygun olarak kullandığı belirtiliyor.
Avrupa Birliği’nin geri kalmış bölgeler sıralamasında liste başında bulunan Batı Trakya’nın kalkındırılması amacıyla alınan yardımların, Batı Trakya Türk toplumuna yönelik hizmetlerde kullanılmamasına, azınlık artık göz yummak istemiyor.
Yunan Yönetimi, AB’den temin ettiği fonları azınlıkların kültürel varlığını koruma maskesi altında, Türk azınlığı bölüp parçalamak için ürettiği projelerin gerçekleştirilmesinde kullanıyor.
Bunların en önemlisi, Pomak Türkleri’ni ayrı bir etnik unsur olarak kabul ettirmek için aralıksız sürdürdüğü projedir.
Türk milleti olarak, kan dâvâsı gütmek, intikam almak gibi hareketlere başvurmak, inancımıza da, tarihî şeref ve asâletimize de yaraşmaz ; ancak hakikatleri ortaya koymak, unutulmamalıdır ki, millî, insanî ve aynı zamanda bir ilmî görev ve sorumluluktur.
Batı Trakya Türkleri’nin Yunan halkıyla hiçbir sorunu yoktur.
Çünkü günlük hayatı onlarla yaşıyor, Yunanistan’ın en geri kalmış bölgesi olan Batı Trakya’nın zorluklarına onlarla birlikte göğüs geriyorlar.
Batı Trakya Türk toplumu olarak haklarını savunmanın yolu Yunancayı iyi bilmek ve Yunanistan'da iyi eğitim olmaktan geçmektedir.
Bu bağlamda, Yunanistan’ın politika, üniversite, basın, sanat çevreleriyle bire bir ilişkiler içinde olmaları ve meselenin bölgesel bir sorun değil Yunanistan’ın kanayan yarası olduğunu Yunan halkına anlatmaları gerekir. Batı Trakya Türkleri’nin bunu yapacak her türlü birikimi vardır.
Yeter ki Yunanistan bu iyi niyetli çabalara kuşkuyla bakmasın ve Batı Trakya Türkleri’nin masum isteklerini Türkiye’nin provokasyonları olarak değil, Türk kökenli Yunan vatandaşlarının haklı talepleri olarak görsün.
Avrupa Birliği’ndeki Yunanistan’da insan hakları konusundaki mevcut sorunların önümüzdeki günlerde azalması en büyük temennimizdir.